Yusuf Emin: "Düğün sanatçılarından fazlasıyız, Rumeli kültürümüze değer verelim!"

Yıllardır sunuculuk, gazetecilik ve televizyonculuk yapan Yusuf Emin, kendi hikayesini, kökenlerini ve Türkiye ile olan bağını samimi bir sohbet eşliğinde Yeniden Birlik haber sitesine anlattı.

Kültür Yayın: 05 Temmuz 2025 - Cumartesi - Güncelleme: 05.07.2025 19:51:00
Editör -
Okuma Süresi: 15 dk.
363 okunma
Google News

Yusuf Emin, kendisini tanımlarken öncelikle Makedonya kökenli olduğunu vurguladı. "Burada doğdum, burada büyüdüm" dedi.

Peki kimdi Yusuf Emin? Kendini, "Makedonyalıdır. Türkiye'ye gitmiştir. Bir daha gelmemiştir" cümleleriyle özetledi. Türkiye'ye okumak için giden, geri dönme umutları olan ama zamanla bu umutları yerini Türkiye'de kök salmaya bırakan bir hikayeydi onunkisi.

Hayatını tamamen Türkiye'de kuran Yusuf Emin, kendini sunucu, gazeteci, televizyoncu ve tiyatro gönüllüsü olarak tanımlıyor. "Kendime oyuncu diyemiyorum henüz, tiyatro gönüllüsü bir vatandaş diyelim" sözleriyle de tiyatroya olan tutkusunu vurguladı

Medya serüveni: TRT Avaz'dan Tek Rumeli'ye bir gelişim hikayesi

Gazetecilik ve televizyonculuk kimliğini benimseyen Yusuf Emin, farklı medya kuruluşlarındaki deneyimlerinin kendisine kattıklarını ve bu süreçte yaşadığı kişisel dönüşümü ile ilgili şunların altını çizdi.

Yusuf Emin'in televizyonculuk hayatı, öğrencilik yıllarında TRT Avaz ile başlamış. Burada hem müzik programları hem de sabah programları sunarak ekran önü deneyimi kazanmış. Ancak kariyerinde bir "mutfak" olarak tanımladığı yer, Tek Rumeli Televizyonu olmuş. Burada adeta bir medya okulundan geçer gibi, çok çeşitli programlarda yer almış: siyasi programlardan aktüel yapımlara, belgesellerden gençlik programlarına, hatta müzik ve eğlence programlarına kadar geniş bir yelpazede çalışmış.

Bu çeşitliliğin kendisini hem mesleki hem de kişisel olarak beslediğini vurgulayan Emin, bu sürecin entelektüel gelişimine ve özellikle Balkanlara olan hâkimiyetine büyük katkı sağladığını belirtiyor. Tek Rumeli Televizyonu sayesinde Rumeli göçmenleriyle iç içe olma fırsatı bulduğunu anlatan Yusuf Emin, bu deneyimin kendisi için bir aydınlanma süreci olduğunu söylüyor: "Aslında bu coğrafyada doğup büyümüş bir genç olarak bu coğrafyayı tanımadığımı öğrendim. Orada daha çok tanımaya başladım."

Bu süreçte insanların neler hissettiğini, beklentilerini, memleketlerine olan özlemlerini ve oradan beklentilerini fark ettiğini dile getiren Emin, bu gözlemlerin karakterini inanılmaz derecede beslediğini, entelektüel açıdan doyurduğunu ve birçok şey öğrendiğini ifade ediyor. Tüm bu birikimlerin sonucunda, bugün Balkanları birçok açıdan değerlendirebilecek potansiyele sahip bir gazeteci ve sunucu olduğunu belirtiyor.

Tek Rumeli Televizyonu'nun bu konuda kendisini çok doyurduğunu ekliyor.

Rumeli sahnesinin "Tek" gönüllüsü: Başarının sırrı ve toplumsal yansımalar

Kariyerinde hızla yükselen ve Rumeli camiasının aranan sunucularından biri haline gelen Yusuf Emin, bu başarısını değerlendirirken samimi ve yer yer eleştirel bir bakış açısı sunuyor. Ona göre bu durumun ardında yatan temel sebep, üzücü de olsa "tek olmak".

Yusuf Emin, kendisinin bir festivalden şiir etkinliğine kadar birçok Rumeli temalı organizasyonda aranan isim olmasını, "Tek olmaya. Aslında üzücü bir durum. Tekim, benden bir tane daha yok," sözleriyle açıklıyor.

Bu durumun, adeta Hande Yener'in şarkısını anımsattığını esprili bir dille ifade ederken, aslında rekabetsizliğin getirdiği bir eksikliğe dikkat çekiyor: "Bazen en büyük rakibim kim? Kendi kendim. Keşke biri daha çıksa, yarışsam, kendi eksikliklerimi görsem, belki rakiplerime katabileceğim bir şey olsa."

Rumeli camiasının spesifik bir toplum olduğuna ve değerlerinin çok önemli olduğuna vurgu yapan Yusuf Emin, sahnedeyken bu hassasiyetlere dikkat etmenin önemini belirtiyor: "Sen bugün bir Rumeli programında Atatürk'ü es geçersen haksızlık yapmış olursun. Çünkü Rumeli dediğimiz zaman bayrağına, atasına, vatanına sahip bir toplumdur ve bunun özel değerleri vardır. Sahnede konuşurken de bu değerleri yıkmamaya özen göstermek lazım. Sahnede konuşurken bu değerleri bütünleştirici bir hal almasını sağlamak gerekiyor."

Diğer sunucularla kendisini kıyaslarken, TRT aksanıyla konuşan, TRT diksiyonuna sahip birçok iyi sunucu olduğunu kabul ediyor. Onların belki kendisinden on kat daha iyi olabileceğini ancak onlarda kendi enerjisinin olmadığını belirtiyor. Toplumun ise enerjiye ve bilgiye baktığını ifade ediyor.

Bu durumun kökenlerine inen Yusuf Emin, bunun göçmen, muhacir ya da mübadil olarak tanımladığı toplumsal geçmişleriyle ilgili olduğunu düşünüyor. Eski Yugoslavya dönemindeki Yeni Yol, Doğru Yol, Güven gibi derneklerin sanatı, müziği, tiyatroyu ve sahneyi insanlara aşıladığını hatırlatıyor.

Ancak Türkiye'ye göç eden Rumelili insanların ekmek, kendini kanıtlama ve hayatta bir yer edinme sıkıntısı yaşadığını, sürekli ticaretle, ev alma ve hayat kurma derdiyle uğraşıp sanata çok fazla ilgi göstermediklerini dile getiriyor. Sanata ilgi gösterenlerin de kendine Rumeliliyim demediğine dikkat çekiyor.

"Best of Rumeli" projeleriyle bu durumu aşmaya çalıştıklarını ve birçok ünlü ismin Rumelili kimliğini sahiplenmesini sağladıklarını belirtiyor. Kendisinin ise her çıktığı platformda, festival Rumeli'yle alakalı olsun olmasın, "Ben Makedonya kökenliyim veya Balkan kökenliyim" dediğini gururla ifade ediyor.

Bunun gocunulacak bir şey olmadığını vurguluyor. Yazar Ayşe Kulin'in "Sakın şivenizden vazgeçmeyin. Sakın aksanınızdan korkmayın. O sizin bavulunuzdur. Nereye giderseniz onu taşıyın. Çünkü sizi güzelleştiren aslında aksanınızdır. Orijinal olmak da işte bu" sözleriyle de kendi düşüncelerini destekliyor.

Yusuf Emin, Balkan kimliğinin ve mirasının profesyonel çalışmalarına nasıl yansıdığını anlatırken, bu coğrafyanın kendisi için hem bir beslenme kaynağı hem de büyük bir sorumluluk alanı olduğunu vurguluyor.

Balkanların kendi hayatında ve kariyerinde çok önemli bir yer tuttuğunu belirten Emin, "Balkan benim için her şey. Ben çok ekmeğini yedim. Yalan yok" sözleriyle bu durumu özetliyor.

Öğrencilik yıllarından itibaren bu coğrafyanın kendisine kattıklarını dile getiriyor; lisans bitirme tezinin Makedonya'daki medya üzerine olması veya Hayri Demirovski gibi önemli isimler hakkında belgeseller çekmesi, Balkanların onun akademik ve sanatsal üretiminin merkezinde yer aldığını gösteriyor.

"Balkanların öğrencilik yıllarından başlayarak inanılmaz bir derecede ekmeğini yedim. Çok şükür ki de yedim. Çünkü çok değerli bir coğrafya" diyerek, Balkanlara olan minnettarlığını dile getiriyor.

Ancak bu derin bağın aynı zamanda bir sorumluluk getirdiğine de inanıyor Yusuf Emin. "Herkes kendi bildiği gibi anlatır. Ama gerçekler bazen herkesin anlattığı gibi değildir. Çok derin bir coğrafya" ifadeleriyle, Balkanlar hakkında yapılan anlatıların çeşitliliğine ve bazen de yüzeyselliğine dikkat çekiyor.

Birçok işte yer almasına rağmen, bu coğrafyanın yeterince anlatıldığını düşünmüyor. Ona göre, Balkanların çok daha fazla ve özellikle "doğru" anlatılması gerekiyor.

Bu anlatımın yüzeysel değil, "doğru, düzgün ve kaliteli" bir şekilde yapılması gerektiğini vurguluyor. Çünkü herkesin istediği gibi bir şeyler yapıp anlatmasının yeterli olmadığını, bu derin ve zengin coğrafyanın gerçek potansiyelini ancak nitelikli çalışmalarla ortaya koyabileceğine inanıyor.

Rumeli kültürünü anlatma görevi ve derneklere eleştirel bakış

Balkanların doğru ve kaliteli bir şekilde anlatılması gerektiği düşüncesi, Yusuf Emin'i bu görevin kime ait olduğu sorusuna yöneltiyor. Bu noktada, Rumeli derneklerinin mevcut çalışmalarını eleştirel bir gözle değerlendirerek, eksikliklere ve yapılması gerekenlere dikkat çekiyor.

Yusuf Emin, Balkan kültürünü ve mirasını doğru bir şekilde anlatma görevinin kime düştüğünü sorulduğunda, şu tespitte bulunuyor: "Derneklerimiz beceriksiz. Maalesef beceriksiz."

Bu sözleriyle tüm dernekleri kastetmediğini, her derneğin kendine göre hassasiyetleri olduğunu belirtse de genel olarak derneklerin mevcut faaliyetlerini yetersiz buluyor. Ona göre, dernekler hala "ıvır zıvır partilere meclis üyesi yetiştireceğim" derdiyle uğraştığı sürece, kültürün, sanatın ve tarihin düzgün bir şekilde anlatılması mümkün değil.

"Derneklerimiz maalesef halen kahvaltı programları ve 'Site Devoyçinya' şarkısıyla halay çekmekle meşguller", şeklinde konuştu.

Yusuf Emin, derneklerin yılda bir kez halay çekilen kahvaltı programları düzenlemesini veya Üsküp'te sünnet şölenleri yapmasını küçümsemiyor.

"Yapılsın. Ben asla karşı değilim. Rumeli'ye, Balkanlara, kültüre, sanata hizmet eden, bir taş koyan herkes başımın tacıdır. Herkesin başımın üstünde yeri var" diyerek iyi niyetli çalışmaları takdir ettiğini belirtiyor.

Ancak bu tür etkinliklerin "tekrarlanmaması" gerektiğini vurguluyor. Ona göre, buradaki insanların sünnet olmaya veya iftar yemeğine, kahvaltıya ihtiyacı yok. Bu tür temel ihtiyaçların çok şükür karşılandığını ifade ediyor.

Yusuf Emin'in asıl vurgulamak istediği nokta ise, Kuzey Makedonya Türk toplumunun daha derin ve yapısal ihtiyaçları.

Ona göre, buradaki insanların "doğru bir şekilde Türkçe kitaplarla eğitim almasına", "kültüre, sanata daha fazla yatırım yapabilecekleri gerçekten güzel organizasyonlara" ihtiyacı var.

Şive videolarının getirdiği popülerlik ve sorumluluğun bilinci  

Yusuf Emin, röportajda sosyal medyadaki hatırı sayılır takipçi kitlesine (Instagram'da 80 bin, Facebook'ta 56 bin) sahip olmanın getirdiği sorumluluğu ve takipçileriyle kurduğu bağlantıyı da değiniyor.  

Özellikle şive videolarının popülaritesine şaşırdığını belirtse de bu durumun ardındaki gerçeği ve taşıdığı sorumluluğu kabul ediyor.

Facebook'taki takipçi kitlesini ise televizyon programlarından kesitler paylaşarak büyüttüğünü anlatıyor. Ancak Instagram ve hızla yükselen TikTok'taki asıl popülaritesini, Rumeli şivesiyle çektiği videolara borçlu olduğunu itiraf ediyor. Özellikle gençlerin ve çocukların bu videoları çok takip ettiğini gözlemliyor.

Yine de kendisini bir "sosyal medya fenomeni" olarak görmediğini ve ömrü boyunca da bu unvanı kullanmayacağını vurguluyor.

Fenomen olmanın bambaşka bir kulvar olduğunu ifade eden Emin, yıllarca yaptığı önemli siyasi ve kültürel haberlerin bile Rumeli şivesiyle çektiği videolar kadar izlenmediğini fark etmenin kendisi için bir dönüm noktası olduğunu belirtiyor.

"Anladım ki bu işler böyle gidiyor" diyerek, gençlerin ne istediğine yönelik bir anlayış geliştirdiğini ancak bu alana tamamen entegre olmayacağını, çünkü asıl sahne, televizyon ve gazetecilik hayatının olduğunu belirtiyor.

Sosyal medyada izlenmenin, insanların değer vermesinin ve yorum yapmasının hoşuna gittiğini dile getiren Yusuf Emin, olumlu ya da olumsuz her türlü geri bildirimi değerli buluyor.

Beğenenler kadar beğenmeyenlerin ve hatta hakaret edenlerin de olduğunu belirtirken, ilginç bir yorumda bulunuyor: "Hakaret etmede bir beğenmedir. Bir insan senin için değerli değilse hakaret dahi etmezsin. Hakaret ediyorsa sana bir değer veriyor aslında. O başka bir değer türü ama değer türüdür." En kötüsünün sessiz kalmak olduğunu, sessiz kalınmamasının yaptığı işin bir yerlere dokunduğunu gösterdiğini ifade ediyor.

Bu geniş takipçi kitlesine sahip olmanın getirdiği sorumluluğun bilincinde olduğunu da vurguluyor. "Yanlış bilgi vermemek zorundasın. Düzgün bilgi vermek zorundasın" diyerek, takipçilerine karşı bir sorumluluk hissettiğini belirtiyor.

En güzel Rumeli şehri: Prizren'in ruhu ve Yusuf Emin'e dokunuşu

Festivaller ve sunuculuk kariyeri sayesinde Balkanları karış karış gezen Yusuf Emin'e göre, bu kadim coğrafyanın şehirleri arasında özel bir yere sahip olan, ruhuyla kendisini büyüleyen tek bir yer var: Prizren.

"O çok zor soru" diyerek söze başlayan Yusuf Emin için, Balkanlar'daki birçok güzel şehir arasından bir tercih yapmak kolay değil. Kırcali, Gümülcine, Gostivar, Kalkandelen, Üsküp, Manastır, Yenipazar, Saraybosna... Hepsinin kendine özgü güzellikleri olduğunu belirtiyor. Ancak onun için en güzel Rumeli şehri, açık ara Prizren.

Prizren'in kendisinde yarattığı derin etkiyi şu sözlerle açıklıyor: "Ben her Prizren'e gittiğim zaman kendimi oraya ait hissediyorum. Hani bir şehir var, şehrin ruhu var ve şehirle konuşabiliyorum."

Şehirde içtiği her kahvenin, orada geçirdiği her anın ömrüne ömür kattığını hissediyor; sanki zamanın durduğu, huzur ve aidiyet hissinin doruğa çıktığı bir yer Prizren onun için.

Dedelerinin Gora Dragaş'tan gelmesinin bu aidiyet duygusunda bir payı olabileceğini düşünen Yusuf Emin, Prizren'in kendisinde yarattığı özel hissi tarif etmekte zorlanıyor. Onun için "Prizren denince bende akan sular duruyor" sözleri, bu şehre duyduğu derin sevgiyi ve bağlılığı en net şekilde özetliyor.

Yusuf Emin'in gelecek planları: "Anı Yaşamak" ve Balkan kimliğine hizmet

Söyleşimizin son sorusuna geldiğimizde, Yusuf Emin'i geleceğe dair planlarını ve hayallerini konuşmaya davet ediyoruz. Ancak o, beklenmedik bir çıkış yaparak, "skandal" soruların eksikliğinden dem vuruyor ve samimi bir kahkahayla ortamı ısıtıyor.

"Ama sen bana hiç skandal soru sormadın" diyerek gülümseyen Yusuf Emin, aslında birkaç kişiye sataşmaya hazırlandığını ve magazinel sorular beklediğini espriyle dile getiriyor.

"Sor, sataş, kavga ettir beni birileriyle. Ben onu bekliyorum" sözleriyle, söyleşiye farklı bir boyut katma arzusunu ortaya koyuyor.

Bu eğlenceli girişin ardından, geleceğe dair planlarını paylaşıyor. Yusuf Emin, günümüz dünyasındaki belirsizlikler nedeniyle uzun vadeli planlar yapmaktan ziyade, "anı yaşamaya" odaklandığını belirtiyor.

"Ülke gündemi ortada, dünya gündemi ortada. Depremler, doğal afetler, siyasi krizler, yarınımızın belli olmadığı bir bölgede, bir coğrafyada, bir dünyada ben on yıllık plan yapamam" diyerek bu tercihinin nedenlerini açıklıyor.

Şu anda hayatının yoğun bir tempoda ilerlediğini anlatan Yusuf Emin, festivallerle ve kurdukları Balkan Türk Tiyatrosu ile sahne aldıklarını belirtiyor.

"Taksiratlı Şekibe oyunuyla geziyoruz" diyerek bu tiyatro deneyiminin kendisine ve ekibine sağladığı "bir ton insana dokunma" fırsatını vurguluyor. Festivallerde binlerce insana ulaşma şansına sahip olduğunu, arada sırada haberler yaptığını, Sırbistan televizyonlarına bağlanarak Türkiye'den haberler gönderdiğini ekliyor.

Gelecekte nerede olacağını, Makedonya veya Balkanların herhangi bir ülkesinde boy gösterip göstermeyeceğini, Türkiye'de herhangi bir kuruma bağlanıp bağlanmayacağını bilmediğini ifade eden Yusuf Emin, bu belirsizliğin onu yıldırmadığını gösteriyor.

Ancak kesin olan bir şey var ki, o da Balkan kimliğine olan bağlılığı ve hizmet etme azmi. "Nefes aldığım sürece Balkanlıyım demeye, Balkan kültürüne elimden geldiğince doğru düzgün hizmet etmeye gayret göstereceğim. O bir gerçek" diyerek, bu misyonunun hayatının değişmez bir parçası olduğunu vurguluyor.

Hüsamettin GİNA

Video
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.