Behiç İbrahim'den nesillere sanat alarmı: 'Film Bitti, Son...'

Otuz yılı aşkın süredir kahkahalarımıza ortak olan, radyo programlarıyla gönüllerimize taht kuran ve Bayram ve Cemile gibi unutulmaz karakterlere hayat veren bir sanatçı o: Behiç İbrahim.

Kuzey Makedonya Yayın: 31 May 2025 - Saturday - Güncelleme: 31.05.2025 01:02:00
Editör -
Okuma Süresi: 8 dk.
358 okunma
Google News

Ancak bu kez, Birlik.mk haber sitesine verdiği röportajda sadece sanatıyla değil, aynı zamanda gözlerinin bir kamera gibi kaydettiği, değişen Üsküp'ün ruhunu ve toplumsal dönüşümü anlattığı çarpıcı gözlemleriyle de bizleri derinden etkileyecek.

Kendisiyle Üsküp Türk Çarşısı’nda yaptığımız bu özel sohbette, "Gözlerim kamera gibidir" diyen İbrahim, geçmişin canlılığını bugünün hüzünleriyle harmanlayarak adeta bir zaman yolculuğuna çıkardı bizi.

Bayram ve Cemile doğuş hikayesi

Behiç İbrahim, sevilen karakterleri Bayram ve Cemile'nin ilham kaynağını şöyle açıklıyor:

"Çalıştığım firmada önceden Çingene karı koca vardı. Kocası Bayram'dı, kadın Cemile'ydi. O karakterleri aldım. Bugün hâlâ onları oynuyorum."

Bu samimi itiraf, sanatçının gözlem yeteneğinin ve gündelik hayattan ilham alma becerisinin bir kanıtı. Yıllar geçse de bu yayınların aynı tempoda devam etmesi ve karakterlerin hâlâ canlı tutulması, Behiç İbrahim'in sanatının kalıcılığını ve dinleyicisiyle kurduğu güçlü bağı ortaya koyuyor.

Yayın hayatının ilk adımı

İbrahim'in Üsküp Radyosu'ndaki kariyeri, beklenmedik bir jübile davetiyle başlar. Seyircisiz bir stüdyoda doğaçlama performans sergileyen sanatçı, büyük beğeni toplar ve ertesi hafta misafir konuk olarak davet edilir. Bu anısını gülümseyerek anlatan Behiç İbrahim, o günleri sanki dünmüş gibi hatırlıyor:

"Stüdyoya girdim, cam. Programı rahmetli Talat Selim yönetiyordu. Ziya Demirci de vardı. Seyirci yok, kimi güldüreyim ben? Şimdi bir sanatçı o gülme sesini, bir hareketi ya da ağlama sesini duymazsa başarmıştır demek. Dedim Ziya abi, böyle olmaz, yok seyirci. Dedi, 'Bekle.' Gideyim kapıcıları, hizmetçileri toplayayım. Getireyim, seyirci olsun. Şaka yerine söylenen o sözler beni açtı."

Bu başarılı başlangıç, Behiç İbrahim'in Üsküp Radyosu'nda uzun yıllar sürecek olan yayın hayatının ilk adımı olur.

Ancak kardeşi rahmetli Cengiz İbrahim’le yaptıkları başarılı programları, reyting kıskançlığı nedeniyle engellenir ve İbrahim'in programı Pazar öğleden sonraya alınır.

"Ben bir saatlik bir program yapıyordum. Daha sonra kardeşim Cengiz, rahmetli ile Top Liste yayınına devam ediyordum. Ama bunların arasında varmış, eğer herhangi bir yayının reytingi yüksek çıkarsa onu keserler, dolayısıyla bizi ayırdılar. Beni Pazar gününe attılar. Sonra o bizim bilmez insanları kardeşimi işten kovdular" sözleriyle yaşadığı haksızlığı dile getiriyor.

Meddah Behiç İbrahim ve akademik ilgi

Behiç İbrahim'in radyodaki programları, tiyatro sahnesindeki performansları ve karikatürleriyle oluşan genel sanatçı kimliği, sadece Makedonya'da değil, Türkiye'den gelen akademisyenlerin de dikkatini çeker. Zeki Gürel ve Selçuk Kürşat Koca gibi değerli hocalar, Behiç İbrahim hakkında Makedonya genelinde malzeme toplamaya başlarlar. Kürşat Hoca'nın Valandova'da "Bayram Abi"nin bir marka olduğunu fark etmesi ve hakkında kitap yazması, İbrahim'in popülaritesinin somut bir göstergesidir. İbrahim, kendisine "Yeni Nasrettin Hoca" denmesi karşısında şaşkınlığını gizleyemiyor:

"Ama diyorlar, biz senin araştırmandan Yeni Nasrettin Hoca Bayram adında çıkarız Balkanlardan. Bu benimmiş meddah. Ben ilk defa duyuyorum."

Sanat ve gelecek kaygısı

Alaylı bir ressam olan Behiç İbrahim, kopya çekmeden kendi özgün tablolarını yaptığını ve kendini bu alanda geliştirdiğini vurguluyor. Evde, "koskoca sanatlarda Dekan Türk" olarak tanımladığı kardeşi Bedi İbrahim'in hocası olduğunu belirtiyor. Ancak bu değerli hocaların devamının gelip gelmeyeceği konusunda endişeler taşıyor:

"Olmayacak artık, tarihte çıkmayacak. Boşnak İsmet Ramiçeviç var. İşte o da. Ne mutlu, varız demek. Ama bunun devamı lazım gelsin, bunlar emekli ve bitti. 'Završi filmot.' Bitti film, kapandı. Son."

Bu sözler, Behiç İbrahim'in sanatsal mirasın yanı sıra, Üsküp'ün genelinde yaşanan değişime dair derin kaygılarını da yansıtıyor.

 "Hiçbir Şeyin Lezzeti Kalmadı"

Bir zamanlar Üsküp sokaklarını, çarşılarını ve kahvelerini şenlendiren şakalaşmalar, laf atmalar ve kahkahalar, günümüzde yerini bambaşka bir atmosfere bırakmış durumda.

Behiç İbrahim, sadece bugünü değil, geçmişin canlı Üsküp atmosferini de büyük bir özlemle anıyor:

"Çarşıda Sloga önünde o şakalar... Ahmet abiler vardı, Kasamlar, Abdulhakim, Mamutlar bilmem daha neler yoğunlaşmıştı. Onun şakasını saklamış, bu bunun bisikletini 'ey anasını' derdi. Hiçbir şeyden bir meddah..."

Behiç İbrahim'in "Üsküp'te hiçbir şeyin lezzeti kalmadı" sözü, kentin eski ruhunun ve sosyal dokusunun kaybolduğuna dair derin bir hissiyatı yansıtıyor. Bu hissin kökenine inen İbrahim, bir iftarda gördüklerini şöyle özetliyor:

"Gözlerim benim kamera gibidir. Bir film çektim, Allah Allah! Yakıştıramadım Üsküp'e. O yüzden de ben sana bu sözü demişim. Yok o tat, yok o lezzet. Yok bir sokağa çıkayım, elini öpeyim. Kucaklayayım, sarılayım. Babamın arkadaşı, dedemin arkadaşı. Konu komşum. Çarşıdan esnafım. Filan kuyumcum. Filan terlikçi, saraç..."

Behiç İbrahim'in bu sözleri, sadece Üsküp'ün fiziksel değişimini değil, aynı zamanda toplumdaki değerlerin ve terbiyenin de kaybolduğunu düşündüğünü ortaya koyuyor. Bu değişimin en belirgin göstergelerinden biri olarak, gençlerin toplu davetlerde takım elbise giyerek başları yerde oturduklarının altını çiziyor:

"Biz de yaşlandık, biz yine, bizim babaları, dedeleri ararız. Yakınlarımızı. Yakın komşumuzu, esnafımızı. Onlar yok artık. Görüyorsun karşında tıfıllar takım elbise giymiş. Öğretmeni iftar ediyor o topraklar üstünde kendisi başı yerde. Utanırım, ya kalkarım tükürürüm o takım elbisesine. Bakanlıkta mısın, neredesin? Öğretmeni getirirsin oraya, ondan öğrenmişsin. Ondan giymişsin sen bu takım elbiseyi. Başka kim giydirebilirdi sana onu? Öğretmen! O yüzden biz çıkarız bizim kabuğumuzdan. Başka bir şeye dönüşürüz."

Ortak lezzet, ortak çay

Mülakatın sonunda Behiç İbrahim, bu çarpıcı gözlemlerinin ardından, toplumsal bağların ve insan ilişkilerinin önemine bir kez daha değiniyor. İnsanların sıcak bir elle birbirine dokunması, samimiyetle sarılması gerektiğini vurgulayan sanatçı, kim ne iş yaparsa yapsın önemli olanın muhabbet olduğunu belirterek, bu durumu simgesel bir ifadeyle anlatıyor: "Bu bardaktaki çay, aynı renk olacak, aynı tatta olacak."

Sanatçı Behiç İbrahim'in bu sözleri, sadece bir özlemden ya da eleştiriden ibaret değil; aynı zamanda insanlar arasındaki eşitliği, uyumu ve ortak paydaları simgeliyor.

Güçlü ve sağlıklı bir toplum için birlik ve beraberliğin vazgeçilmez olduğunu hatırlatan bu metafor, karşılıklı anlayışın ve hoşgörünün önemine dikkat çekiyor. Behiç İbrahim, değişen Üsküp'te ve toplumsal yapıda aradığı o "lezzeti," ancak bu "aynı tatta çay"ı paylaşabilen insan ilişkilerinde bulabileceğimize işaret ediyor.

Behiç İbrahim'in "kamera gibi gözlerinden" yansıyan Üsküp, hem nostaljik bir geçmişi hem de günümüzdeki değişim ve kaygıları barındırıyor. Sizce Üsküp'ün eski ruhunu geri getirmek mümkün mü, yoksa bu değişim kaçınılmaz bir son mu?

Hüsamettin GİNA

 

 

Video
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.